DARWİNİZM BİLİM DEĞİL, DENSİZLİKTİR!

DARWİNİZM BİLİM DEĞİL, DENSİZLİKTİR!

Genel

Kendilerini akıllı sanan ve fırsat buldukça imana ve İslam'a saldıran bir takım alıkların... Bilim adamı havası atan bazı zırvacıların... Bir köşe kapmış, yazı yazar ama kainat kitabını okuyamaz, bakar kör zavallıların; yaratılışı inkar edip, her şeyi tesadüflerle izaha çalışan Darwinist safsatayı, bilimsel bir gerçekmiş gibi gösterme gayretleri, şeytanları bile kendilerine güldürecek durumlara düşürmektedir.

Değil şu muhteşem evrenin ve bütün varlık aleminin. Değil şu muntazam dünyamızın ve milyonlarca maden, bitki, hayvan cinslerinin.

Değil insan denen müstesna ve mükemmel fabrikanın ve hikmetli faaliyetlerinin...

Değil, kalp, beyin, akciğer, böbrek gibi hayranlık uyandıran harika atölyelerin.

Değil, göz, kulak, burun, dil ve deri gibi duyu organlarının ve eşsiz sanat eserlerinin..

Hatta tek bir DNA'nın bile kendi kendine ve kör tesadüfler neticesinde ortaya çıktığını ve akıl almaz işlevler yaptığını iddia edenler, ahırdaki danalardan akılsızdır.

Basit bir tahta oturağın nasıl yapılığını soranlara: "rüzgar esti, dalları kesti, yamaçlardan sürüklendi, kayalara çarpıp düzeldi, sel suları bunları bir araya getirdi, derken güneşte eriyen çam sakızları bu parçaları yapıştırıverdi ve işte bu doğa olayları neticesinde tesadüfen bu iskemle meydana geldi" şeklinde cevap veren kimseyi, ya akılsızlıkla veya alaycılıkla suçlayıp, bu sözlere inanmayı ahmaklık sayanlar; en küçük "gen"lerden gezegenlere ve galaksilere, canlı ve cansız bütün varlıkların tesadüfen ve tabii olaylar neticesinde kendiliğinden evrimleşerek meydana geldiğini söylüyorsa, tek kelime ile saçmalamaktadır.

Bu tipler, akıl ve vicdanlarının bile asla kabul etmediği inkarcılık felsefesiyle, sonlu bir dünyada sorumsuz ve sınırsız zevkleri olabildiğince tatma, nefsani ve hayvani bir hayatı ahiret ve mesuliyet duygusundan uzak, rahatlıkla yaşama arzularına kılıf uydurma ve iç dünyalarındaki isyanı bastırma çabasındadır.

İşte DNA'daki olağanüstü bilgi saklama kapasitesi, Darwincileri yalancı çıkarmaktadır

Günümüzde bilgi saklama alanında gerçekleştirilen teknolojik ilerlemeler şaşırtıcı boyutlardadır. Bilgisayar hard diskleri, CD'ler,  taşıma diskleri ve benzeri teknolojik ürünler her geçen gün daha gelişmiş ve daha kullanışlı halleriyle kullanıma sunulmaktadır. Bilgisayar şirketleri, minimum alanda maksimum bilgi zarar görmeden nasıl depolanır; bu bilgi, gerektiğinde depolandığı alandan en hızlı nasıl geri alınıp kullanılır gibi sorulara çözüm aramaktadır. Her ne kadar bir CD'ye ansiklopedilerce bilgi sığdırılabilse de, yine de bu CD elinizle taşıyabileceğiniz kadarlık bir hacme ulaşmaktadır. DNA'nın bilgiyi minyatürleştirme, diğer bir deyişle sıkıştırma yeteneği ise, günümüz teknolojisinin çok çok ötesinde, şaşırtıcı bir boyuttadır. Kıyaslayacak olursak, Los Angeles, Güney California Üniversitesi'nden Leonard Adleman'ın yaptığı hesaplamalar şöyledir: Sadece 1 gram DNA, bir trilyon (1.000.000.000.000)  CD'ye eş değer bilgi saklamaktadır.[1]

Bu da bilginin, DNA üzerinde, bir CD'ye göre MİLYON KERE MİLYON KEZ daha verimli saklandığını göstermektedir.[2]

Yeni bir teknoloji alanı oluşturan "DNA bilgisayarı"nın mucidi Dr. Leonard Adleman, hücre ve DNA'daki mekanizma hakkında ek olarak şunları söylemektedir:

Eğer hücrenin içine bakarsak kendi başımıza yapamayacağımız fevkalade makineler görürüz. Bu muhteşem bir alet kutusudur.[3]

Ancak Darwinistlere göre, hücrenin içindeki on binlerce ciltlik kitaba eşdeğer dev bilgi bankası, sözde tesadüfler sonucu kendiliğinden oluşmuştur. Bir imkansızlığın üstüne hiç çekinmeksizin bir yenisini daha bina edebilen Darwinistlere göre, bir stadyumu dolduracak kadar büyük bir kütüphanenin bütün bilgileri, gözle görülmeyen bir boyuta yine tesadüf eseri zarar görmeden sıkıştırılmıştır. İşte Darwinistler böylesine bir mantıksızlığı gözü kapalı savunmaktadırlar. Ancak ne hücre ne de onun bilgi bankası olan DNA, şuursuz atomların tesadüfi olarak bir araya gelmesiyle oluşabilir. Canlıların en küçük parçaları dahi belli bir amaca yönelik olarak yaratılmıştır ve her biri tesadüflere olanak tanımayacak kadar kompleks yapılardır. Sidney Üniversitesi'nden biyoloji profesörü Michael George Pitman, hayatın sadece cansız maddelerin toplamı olmadığını, Alman filozof Schoepenhauer'in şu ifadeleriyle dile getirmektedir:

... Her organizma tüm parçaları boyunca canlıdır ve bunlar hiçbir yerde -en küçük parçacıklarında dahi- sadece cansız maddelerin bir toplamı değildir.[4]

İnsan Gözünün Göremeyeceği Alana Sığdırılan Muhteşem Bilgi

DNA'daki bilgi hacmini sayısal olarak ifade edecek olursak, 3-5 mikron (mikron: milimetrenin binde biri) çapındaki bir hücre içine, toplam 4 metre uzunluğundaki DNA molekülü sıkıştırılmış olarak paketlenmiştir. 100 trilyon hücrenin her birindeki DNA kodları art arda getirildiğinde ise, ortaya çıkan uzunluk, Güneş'e 600 kez gidiş-dönüş mesafesine eşittir.18 Bilimsel makaleleri ile tanınan moleküler biyolog Prof. Jerry Bergman, verdiği bir örnekte DNA'daki mühendisliği şöyle vurgulamaktadır:

Sizden 230 kilometre uzunluğunda iki ayrı misina almanızı, bunu çifte sarmal haline getirmenizi ve sonra da bir basketbol topunun içerisine sığacak biçimde paketlemenizi istediklerini varsayın. Ayrıca, bu çifte sarmalın fermuar gibi açılıp kopyalanması gereksin... sonra kopyalanan parça dışarı çıkartılsın ve bu sırada misinalar kesinlikle birbirlerine karışmasın. Bu mümkün mü? Bu her gün vücudunuzdaki milyarlarca hücrede gerçekleşmektedir. Basketbol topunu insan hücresi boyutuna indirdiğinizde, ip de iki metreye yakın bir DNA zincirine dönüşecektir... DNA paketleme işlemi, hem kompleks ve hassas bir süreçtir hem de DNA'nın uzunluğunu 1 milyon kat azaltabilmeyi başardığı için son derece verimlidir.[5]

Moleküler biyolog Michael Denton ise DNA'nın bilgiyi sıkıştırma kapasitesindeki olağanüstülüğünü şu sözlerle dile getirmektedir:

... Hücrelerin aşırı derecede kompleks varlıklar oldukları açıktır. Hücredeki komplekslik bir jumbo jette bulunandan çok daha fazladır... Sanki jumbo jetteki komplekslik insan gözünün göremeyeceği bir toz zerresine paketlenmiştir. Bu kadar kompleks olan bir şeyin, bu kadar küçük bir hacme nasıl sığdırıldığını anlamak çok zordur. Üstelik zerre büyüklüğünde bu jumbo jet, hiçbir çaba sarf etmeden kendisini çoğaltabilmektedir.[6]

DNA'nın bilgi saklama yeteneği o kadar verimlidir ki, bir insana ait tüm bilgiler, yalnızca BİR GRAMIN BİRKAÇ TRİLYONDA BİRİ kadar yere sığabilmektedir.[7] Yale Üniversitesi'nden Prof. George Gaylord Simpson'a göre, yeryüzünde gelmiş geçmiş 1 milyar canlıya ait bilgi, kolaylıkla bir tuz taneciği içerisine sığdırılabilir.[8] Ulusal İnsan Genomu Araştırma Enstitüsü yöneticisi, aynı zamanda fizikçi ve genetikçi olan Prof. Francis S. Collins ise DNA ile ilgili çalışmaları sonucunda şunları ifade etmektedir:

Watson ve Crick, DNA'nın çifte sarmal yapısını ortaya çıkarttıklarından bu yana elli sene geçti. Şimdi DNA üzerinde kayıtlı bilginin hassaslığı üzerinde düşünebilmek çok muhteşem... Bu dijital kod, insan vücudundaki her hücrede kolaylıkla kopyalanabilen, inanılmaz miktarda bilginin saklanmasına imkan tanıyor. Çifte sarmal şeklindeki DNA, baz çiftlerinden meydana geliyor ve hücre çekirdeğindeki insan genomu içerisinde bunlardan üç milyar tanesi paketlenmiş halde duruyor... Bu üç milyar harf insan vücudundaki tüm biyolojik özellikleri yönlendirebiliyor.[9]

Bu muhteşem paketleme sistemi, DNA molekülünün, kıvrılma ve uzun sarmallar oluşturma yetenekleri sayesinde mümkün olmaktadır. Bu uzun sarmallar da, bükülerek iç içe geçmiş, düzenli sarmallar meydana getirirler. Böylece her hücrenin çekirdeğinde, ileri düzeyde bir mühendisliğe sahip paketleme teknolojisi görülür. Yüce Rabbimiz'in hücrelerimizde yarattığı bu paketleme sistemi ile, milyonlarca kilometrelik DNA harfi gözle göremediğimiz bir boyutta saklı durmaktadır.

"De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" De ki: "Allah'tır." De ki: "Öyleyse, O'nu bırakıp kendilerine bile yarar da, zarar da sağlamaya güç yetiremeyen birtakım veliler mi (tanrılar) edindiniz?" De ki: "Hiç görmeyen (a'ma) ile gören (basiret sahibi) eşit olabilir mi? Veya karanlıklarla nur eşit olabilir mi?" Yoksa Allah'a, O'nun yaratması gibi yaratan ortaklar buldular da, bu yaratma, kendilerince birbirine mi benzeşti? De ki: "Allah, her şeyin Yaratıcısı'dır ve O, tektir, kahredici olandır." (Rad Suresi, 16)[10]

Darwin'i hasta eden Tavus kuşu kuyruğu bile bunların iddialarını çöpe atmaktadır:

Tavus kuşu tüylerindeki desenlere bakan bir insan, bunlardaki güzelliklere hayran olmaktan kendini alamaz. Tavuskuşlarının tüylerinde ışığın farklı dalga boylarını süzüp yansıtabilen küçük tüylerin bulunduğu hassas bir mekanizma bulunmaktadır. Tüylerin parlak renkleri pigmentler tarafından değil, iki boyutlu olan ve kristale benzeyen küçük yapılar tarafından üretilmektedir. Bu tüyleri bilim adamları elektron mikroskopları kullanarak optik incelemeler yapmışlardır. Hassas hesaplamalar sonucunda tüylerin her birinin kalınlığı, sıralanış şekli ve boyutlarının renklerin ortaya çıkmasında rol oynadığı anlaşılmıştır.

Erkek tavus kuşunun kuyruğunda hayranlık uyandıran renkler ve desenlerin oluşumunda kompleks fiziksel mekanizmalar etkilidir. Bu mekanizmaların karışıklığına rağmen son derece kusursuz bir görünüm ortaya çıkmaktadır. Bilim adamları tüylerin bu yapısını teknolojiye adapte etmeye çalışmaktadırlar. Oxford Üniversitesi zooloğu ve aynı zamanda bir renklenme uzmanı olan Andrew Parker bu konuda şunları söylemektedir:

"Tavus kuşu tüylerindeki fotonik kristallerin keşfedilmesi, bilim adamlarının bu yapıları ticari ve endüstriyel uygulamalara adapte etmesini sağlayabilir. Bu kristaller telekomünikasyon araçlarındaki kanal ışıklarında ya da yeni ince bilgisayar çipleri üretmede kullanılabilinirler."[11]

Darwin, teknolojiye ilham veren tavus kuşu tüylerinin, evrim teorisini çıkmaza soktuğunu görmüştür. Darwin tüylerdeki kusursuz yaratılışı görmüş ve bu yaratılışın evrim teorisi ile açıklanamayacağını anlamıştır.  Arkadaşı Asa Gray'e yazdığı 3 Nisan 1860 tarihli mektupta şöyle demiştir:

"...Şimdilerde ise doğadaki bazı belirgin yapılar beni çok fazla rahatsız ediyor. Örneğin bir tavus kuşunun tüylerini görmek, beni neredeyse hasta ediyor." (Pat Shipman, "Doubting Dmanisi", American Scientist, Kasım-Aralık 2000, s. 491)

Evrim teorisi daha en baştan tavus kuşunun kuyruğundaki benzersiz tasarımı açıklayamamaktadır. Ayrıca bilimsel çöküşünün yanı sıra teorinin bu mükemmelliğe bakış açısı kendi içerisinde yanılgılar ve çelişkiler ile doludur. Örneğin evrim teorisine göre erkek tavus kuşu çiftleşmek için bazı estetik özellikler geliştirir. Ancak estetik özellikler, tavus kuşunun tüylerinde olduğu gibi, çoğunlukla korunma, kaçma, kamuflaj gibi konularda canlıya dezavantajlar getirir. Bu durumda, erkek çiftleşmek için bir avantaj sağlamış olsa bile hayatta kalma ihtimali azalacağı için, evrimsel açıdan bir kazanç sağlamamış olacaktır. Ayrıca evrim teorisine göre dişi tavus kuşu olağanüstü bir estetik anlayışına sahiptir, estetik yönden değerlendirme yapabilir, karar verme yeteneğine sahiptir. Bunlar elbette ki son derece mantıksız iddialardır. Dişi tavus kuşu uzun kuyruk gibi bariz özellikleri tercih edebilir veya uzun ve kısa kuyruğu birbirinden ayırt edebilir. Ancak, erkek tavus kuşlarının tüylerinde kolaylıkla fark edilemeyecek kadar ince detaylar da bulunmaktadır (göz deseninin üst kısmında sap olmaması, göz deseninin yakınındaki sapın kahverengi olması ve T tüylerinin karmakarışık şekli gibi). Bu ince detaylardaki değişiklikleri ayırt edebilmek içinse olağanüstü detaylı bir gözlem gerekmektedir ve birçok insan yakından incelese dahi bu özellikler arasındaki farklılıkları ayırt edemez. Fakat dişi tavus kuşları, erkek tavus kuşları arasında güçlükle ayırt edilebilecek olan estetik özelikleri kolaylıkla fark ederler.

Darwin'in kendisi de, erkek tavus kuşları arasında güçlükle ayırt edilebilecek olan estetik özelliklerin bir sorun olduğunu anlamıştır. Ve şöyle demiştir:

"Birçokları dişi bir kuşun ince gölgeleri ve mükemmel desenleri takdir etme yeteneğinin kesinlikle akıl almaz olduğunu söyleyecektir. Dişi tavus kuşunun neredeyse bir insan kadar zevk alma yeteneği olması şüphesiz fevkalade bir olaydır." (Charles Darwin, The Descent of Man, John Murray, London, 1888, s. 412)[12]

Tek bir delil evrim teorisini çürütmek için yeterli sayılır!

Bu tablodaki yüzlerce harfler rastgele dizilmemişlerdir. Bu harfler aslında kanınızda oksijen taşımakla görevli hemoglobin proteininin tarifinin bir bölümüdür. Bu tarif, vücutla ilgili tüm bilgilerin bulunduğu DNA'da kayıtlıdır. Hemoglobin üretilmesi gerektiğinde, DNA'daki 3 milyar harf içinden bu harfler seçilir. Bu seçme işlemini, RNA polimeraz adındaki enzim yapar. Bu enzim o kadar dikkatli ve titizdir ki, hiçbir zaman okumada ve doğru harfleri seçme konusunda bir hata yapmaz. Her seferinde milyonlarca harf arasından doğru olanları seçer.

Doğru harfleri seçerek, proteinin tarifini aldıktan sonra üretim için, hücre içindeki üretim merkezine, yani ribozoma gider. Ribozom da, bu tarifi aynı titizlikle dikkatlice okur, anlar ve hemen kusursuzca üretimi başlatır. Bu, son derece ileri teknolojiye sahip bir gökdelenin planının mimar ve mühendisler tarafından oluşturulduktan sonra, inşasının gerçekleştirilmesi için ilgili uzman ve teknisyenlere emanet edilmesi gibi planlı ve organize bir olaydır.

Darwinistler ise, gözle görülmeyecek kadar küçük bir alanda oluşan bu yüksek seviyeli organizasyonun, tesadüfen oluştuğunu iddia ederler. Cansız, kör ve şuursuz atomlardan oluşan moleküllerin sürekli akıl göstererek, kusursuz bir planın ve düzenin yöneticileri ve uygulayıcıları olduğunu iddia ederler. Darwinizm'in bu iddialarına inanmak, çocuk masallarını gerçek sanmaktan daha mantıksız ve inanılmazdır. Ancak Darwinizm büyü ve hipnoz teknikleri kullanarak, birçok insanı kandırmış ve kavrayışını kapatmıştır. Canlıları yaratan Yüce Allah'tır.

Evrensel değerleri evreni yaratan koymaktadır 

Şaraptan viskiye, rakıdan votkaya kadar her türlü içkinin faydalı mı yoksa zararlı mı olduğu konusunda dünyanın bütün doktorları arasında bir anket yapılsa %100’e yakın doktor, zararlı olduğunu söyleyecektir. Bundan birkaç sene öncesine kadar Amerika, Hollanda gibi ülkelerde erkeğin erkekle, kadının kadınla evlenmesi için yapılan teklifler meclis veya senatodan geçmiyordu. Ama şimdi geçmektedir.

İnsan fıtratına aykırı olan şeyi bütün dünyadaki insanlar reddedecektir. Ancak zaman içinde insanların bozulması sonucu daha önce kötü olan şeyler, artık iyi görülecektir. Hatta bir gün gelir ki fıtratı bozulmadığı için içkiye, fuhşa, sömürüye karşı olan insanlara, çoğunluğu elde eden güçler tarafından “Gerici, yobaz” damgası vurulur ve toplum gözünden düşürülmesi için aydınlara görev verilir ve onlar da görevlerini yerine getirecektir. “Sen evrensel değerleri yakalamış batılıdan daha mı iyi bileceksin?” diyecektir.

Peki, ama “Evrensel değerleri” kim belirleyecek?

İçtiğimiz suyun, soluduğumuz havanın, kokladığımız çiçeğin, yediğimiz buğdayın kanununu kim koyduysa, özetle evreni kim yarattıysa evrensel değerleri de o belirleyecektir. Yaratmayan, kendisi yaratılan biri kendisi gibi yaratılan hakkında değer biçerse bu hakiki değer olmaz, izafi değerdir. Eğitim ve öğretimimizde Fizik, Kimya, Biyoloji, Matematik ilimlerinden önce Fizik kanunlarını, kimyanın kanunlarını koyan Allah tanıtılmazsa, resmi gösterip de Ressamı halktan gizleyenlerin durumuna düşülecektir. Allah’ı tanıtmadan kimya ilmini öğrettiğimiz çocuklar o ilim sayesinde el bombaları, tahrip kalıpları, füzeler yapıp insanları yakıyor, yıkıyor, tahrip ediyor. Rabbimiz bize evrensel değerlerden bir kısmını Bakara süresinin 177’nci ayetinde şöyle özetliyor:

 “Yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz iyilik değildir. İyilik ancak Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaba, peygamberlere iman eden, çok sevdiği malını, yakınlarına, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelerin hürriyetine kavuşması için veren, namaz kılan, zekât veren, söz verdiklerinde sözlerini yerine getiren, zor ve dar zamanlarda ve savaş anında sabredenler (in yaptığı) dir. İşte doğru olanlar onlardır. Ve işte Allah’tan sakınan da onlardır.”

Bir insanın dünya vatandaşı olabilecek bir kıvama gelmesi için önce dünyayı yaratan Allah’a iman etmesi gerekiyor. “Yaratılmışı severiz, yaratandan ötürü” diyen Yunus Emre, UNESCO tarafından dünyanın bütün ülkelerinde  anılacak insan olarak ilan ediliyor.

Bu dünyada makamına, rütbesine, kuvvetine güvenerek suç işleyenlere hiçbir şey yapılamadığı ve beşeri kanunların ve kurumların işe yaramadığı ortadadır. Bu tür insanları bir tek şey engelleyip sakındırır: o da malın, evladın, makam ve mevkiin fayda vermediği ahiret inancıdır. Dünya hayatında, Allah’ın koyduğu tabiat kanunlarına uyduğu oranda huzur bulduğu gibi, Kur’an’ın kurallarına uyduğu oranda huzur bulacağına inanan insan da; evrenseli yakalamış ve çoğunluğun despotluğundan kurtulmuş olacaktır.

“Dünyadaki çoğu Yahudi iki yüz zenginin sahip olduğu servetin %4’ü dünyadaki açlığı giderecek durumda” diyen insanlar bu adil dağıtımı yapmak şöyle dursun, onlara övgüler yazarak geçimlerini sağlarken, Kur’an’ın “İyi” dediği insanlar sahip oldukları malın en sevimlisini fakir insanlara, borçlulara, yetimlere, yolda kalanlara, özgürlüğüne kavuşmak isteyenlere, hem de hiçbir karşılık beklemeden harcamaktadır. Hayır yapanlar ve yardım alanlar, namazda bir araya gelmekte ve hepsi aynı hizada durmaktadır. Zekat köprüsüyle zenginlerin malı fakirlerin cebine akmaktadır. İyi insan, sözünde duracak bolluğa da darlığa da sabredip inancını ve ahlakını koruyacaktır.

İşte bunlar bir tek ayetin bize hatırlattıklarıdır. Gelin bütün ayetleri, üzerinde kafa yorarak, anlayarak, anladığını yaşayarak okuyalım.[13]


--

Şubat 2014 - Milli Çözüm Dergisi



[1] John Whitfield, "Physicists Plunder Life's Tool Chest", Nature, 24 Nisan 2003

[2] New Scientist, 26 Kasım 1994, s. 17

[3] John Whitfield, "Physicists Plunder Life's Tool Chest", Nature, 24 Nisan 2003

[4] Michael Pitman, Adam and Evolution, River Publishing, London, 1984, ss. 26-27

[5] Dr.Jerry Bergman, Divine Engineering: Unraveling DNA's Design, Koinonia House Online; http://www.khouse.org/articles/technical/19971201-143.html

[6] Michael J. Denton, Nature's Destiny, Free Press, New York, 1998, ss. 212-213

[7] Michael J. Denton, Nature's Destiny, Free Press, New York, 1998, s. 154.

[8] Michael J. Denton, Nature's Destiny, Free Press, New York, 1998, s. 154.

[9] Francis S. Collins, "Faith and the Human Genome Project", Perspectives on Science and Christian Faith, cilt. 55, no. 3, Eylül 2003, ss. 145-146

[11] "Physics Plucks Secret of Peacock Feather Colors"

[12] 20.11.2007 / Gülay Pınarbaşı / Milli Gazete

[13] 19.11.2007 / Mahmut Toptaş / Milli Gazete

Yorum Yaz